MALAZGİRT MEYDAN SAVAŞI:
Malazgirt, Doğu
Anadolu bölgesindedir. -Yukarı Murat-Van bölümüdür. MUŞ ili- İlçe Merkezi,
küçük şehir; 19079 nüfus. (1990) Muş-Karaköse yolunun 167 km. si üzerinde;
yükselen 1565 metre Adını aldığı ovanın kenarındadır. Muş’a bağlı ilçe
merkezleri arasında en fazla nüfuslu olanıdır. MALAZGİRT İlçesi 1534 Km2 62 851
nüfuslu (1990) Merkez, AKTUZLA, KARAHASAN, NURETTİN bucakları; 70 köy var.
İnsanlar, Tahıl, Hayvancılıkla uğraşılmaktadırlar.
Anadolu’nun
geleceği için Selçuklu Sultanı ALPARSLAN ile Bizans İmparatoru ROMANS DİOGENES
1081 yılının Cuma günü, DANDANAKAN savaşından sonra (1040), HORASAN ve İRAN’DA
kurulan Selçuklu Devleti, batıya dönük bir fetih siyaseti takip etti. Daha
TUĞRUL Bey zamanında Anadolu’ya akınlar yaptı. Selçuklu Beylerinden İBRAHİM
YENAL ile KUTLAMIŞ, Bizans topraklarına girerek birçok şehir ve kasabayı
yağmaladılar. ERCİŞ’İ ele geçiren TUĞRUL Bey, buradan ÇORUH havzasına kuvvetler
gönderdi (1054). 1057’de YAKUTÎ, yanında SANDUK adlı emir olduğu halde Doğu
Anadolu’da göründü. İki yıl sonra daha kalabalık bir kuvvetle Anadolu’nun kuzey
bölgelerinde ilerledi. SİVAS’I aldı; 1062’de DİYARBAKIR bölgesi hâkimi
MERVANOĞULLARIYLA anlaşarak DİCLE ve FIRAT havzalarına kadar geldi. TUĞRUL
Bey’in ölümünden sonra (1063) yerine geçen ALPARSLAN, amcasının izinden gitti.
KUTALMIŞ’IN isyanını bastırdıktan sonra, GÜRCİSTAN ve ANADOLU’YA seferler
düzenleyerek, ANİ şehrini aldı (1064). Bu sırada kuvvetli bir uz (Oğuz) kitlesi
TUNA nehrini geçerek SELÂNİK’E kadar MAKEDONYA’YI yağmaladı (1065). Bir yıl
sonra da GÜMÜŞTİGİN, AFŞİN ve AHMED ŞAH, ELCEZİRE’YE inerek NUSAYBİN’İ
kuşattılar. Şehri alamayacaklarını anlayarak FIRAT’I geçtiler ve HISN MANSUR
(ADIYAMAN) bölgesini yağmaladılar. 1067’de bir BİZANS ordusunu MALATYA’DA yenen
AFŞİN, MARMARA’YA kadar akınlar yaptı ve KİLİKYA üzerinden geri döndü. Bu arada
ALPARSLAN, ARAS ırmağını geçerek GÜRCÜ Kralını vergiye bağladı; içlerinde
eniştesi KURÇU’NUN da olduğu emir ve hanları Doğu Anadolu’ya gönderdi. Öte
yandan KOSTANTİNOS X’UN ölümüyle karışan BİZANS, yaklaşan Türk tehlikesinin
henüz farkında değildi. İmparator KOSTANTİNOS X’UN yerine geçen İmparatoriçe
EUDOKSİA’NIN kötü yönetimi, eyalet valilerini birbirine düşürmüştür.
Duruma hâkim olmak
isteyen EUDOKSİA, ROMANOS DİOGENES ile evlendi (1068). Böylece İmparator ilân
edilen ROMANOS DİOGENES IV, MAKEDONYALILARDAN meydana getirdiği orduyla sefere
çıktı; fakat ESKİŞEHİR önlerine kadar gelen Türkleri durduramadı; yeniden düzenlediği
orduyu MANUEL KOMMENOS yönetiminde ANADOLU’YA gönderdi. MANUEL, SİVAS’A kadar
ilerledi; fakat buradan ALPARSLAN’IN eniştesi ER-SOGUN tarafından yenilenerek
esir düştü. Türklerin bu son başarısı ROMANOS’UN büyük bir ordu hazırlayarak
ALPARSLAN’IN üstüne yürümesine sebep oldu. İmparator, Selçuklu Sultanını yenmek
ve devletini yıkmak için Bizans’tan ayrıldı (13 Mart 1071). Bu haberi, FATIMÎ
Devletini ele geçirmek üzere ŞAM’A doğru ilerlediği sırada alan ALPARSLAN, MUSUL
yoluyla geri döndü. ROMANOS DİOGENES, ALPARSLAN’IN yer değiştirmesini
korkaklıkla niteledi. Bu yüzden Sivas’ta topladığı savaş meclisinde, yaşlı
Bizans generallerinin ERZURUM’DAN öteye gitmeme teklifini, ordusunun
büyüklüğüne güvenerek reddetti; hattâ kuvvetlerinden bir kısmını Türkler
tarafından daha önce alınan yerleri geri almaya gönderdi. Bu kuvvetler az
sayıda Türk askerinin koruduğu MALAZGİRT’İ aldı. EL CEZİRE ve ermeni kuvvetleri
kumandanı BASİLEİOS ile ALPARSLAN’IN öncüleri arasındaki ilk çarpışma AHLAT
önlerinde oldu (24 AĞUSTOS 1071). Türkler savaşı kazanarak BİZANSLILARIN elinde
bulunan som altından büyük haçı ele geçirdiler. Bu çarpışmayı kazanan EMİR
SANDUK, ALPARSLAN’IN ilerlemesini sağladı. Yanındaki kuvvetlerle ilerleyen
ALPARSLAN, hazinesini ve karısını, veziri NİZAMÜLMÜLK ile birlikte HEMEDAN’A
gönderdi. ALPARSLAN’IN ordusunda iyi silahlanmış 4000 hassa askeri, 40.000 Türk
atlısı ve 1000 kadar da gönüllü asker vardı. SAVTEKİN, SANDUK, AFŞİN, SÜLEYMAN
ŞAH, ALTUNTAŞ, ATSIZ, AKSUNGUR, DANİŞMEND, ARTUK, SALTUK ÇAVLI, ÇAVULDUK,
MENGÜCEK, GEVHERAYİN, PORSUK, BOZAN gibi zamanının en büyük kumandan ve
emirleri ALPARSLAN’IN ordusunda yer alıyordu. Bizans ordusunda, hassa
ordusundan başka FRANK, NORMAN, İSLAV, PEÇENEK, UZ, GÜRCÜ, ABHAZ ve ERMENİ kuvvetleri
vardı. Bunların sayıları, bazı kaynaklara göre 200,000’in üstündeydi.
ALPARSLAN’IN hızlı bir ilerleyişiyle MALAZGİRT önlerinde görünmesi İmparatoru
şaşırttı. Bununla birlikte dini bir vecibeyi yerine getirmek isteyen ALPARSLAN,
halifenin elçisi Kadı İBNÜL MUHELBAN başkanlığında SAVTEKİN’İ, ROMANOS
DİOGENES’E göndererek barış teklifinde bulundu. Gelen heyeti huzuruna kabul
eden İmparator, öne sürülen barış şartlarını kabul etmediği ve İBNÜL MUHEMBAN’A
“Kendisi ve atları için ISFAHAN şehrini mi, yoksa HEMEDAN’IN mı iyi olduğunu”
sordu. Hazır cevap bir kişi olan İBNÜL MUHELBAN ise “Atlarınız için HEMEDAN
iyidir; size gelince onu bilmiyorum.” Diye cevap verdi. İBNÜL MUHELBAN’IN
verdiği cevaptan hoşlanmayan ROMANOS, “Rum ülkelerine yapılanları İslâm ülkelerine
yapmadan geri dönmem.” Diyerek barış konusunda son sözünü söyledi. Bunun anlamı
savaştı.
Selçuklu
Sultanı, İmparatorun cevabına çok
üzüldü. Kendisini, imamı olan Buharalı büyük Âlim ABDULMELİKOĞLU EBU NASR
MUHAMMED “Bütün İslâm âleminin kalbi ve duası seninle ve askerinledir; dini
koruyanın yardımcısı ALLAH’TIR; zafer bizimdir.” Diye teselli etti. İmparatorun
ordusu AHLAT’TAN 12 Km uzaklıktaki RAHVA (ZAHVA) ovasına geldiği zaman bütün
hâkim tepelerin Selçuklular tarafından tutulduğunu gördü. Türk okçularının bu
tepelerden attığı oklar bütün gece Bizans askerlerini uyutmadı. ALPARSLAN,
ordusunun bir kısmanı emir ve beylerin kumandasında pusulara yerleştirdi.
Kendisi de merkez hattında yer aldı. Öte yandan Bizans ordusunun sol kanadında
Rumeli kuvvetleriyle NİKEPHOROS BRYENNİOS, sağ kanadında UZ askerleriyle
KAPPADOKİALI GENERAL ALİATES, merkez hattında ROMANOS DİOGENES, geride yedek
kuvvetlerin başında da imparatorun üvey oğlu ANDRONİKOS bulunuyordu. 25 AĞUSTOS
1071 Perşembe gününü her iki taraf tam bir savaş düzeni içinde geçirdi. Bu
arada Selçuklu atlı birlikleri sürekli olarak tekbir sesleriyle, boru, davul
çaldılar; haykırarak ve oklar atarak Bizans askerlerini moral bakımından çökertmeye
çalıştılar. Buna karşılık Bizanslılar da geceyi çan çalarak geçirdiler. 26
AĞUSTOS Cuma sabahı günün erken saatlerinde PEÇENEK ve UZ kıtalarından bir
kısmı İmparatorun saflarını terk ederek SELÇUKLULAR safına geçtiler. Bunun
üzerine ALPARSLAN, bütün kumandanlarını toplayarak onlarla görüştü; Cuma
namazını kıldı ve askerlerine son olarak şu sözleri söyledi:
“EY ASKERLERİM VE
KUMANDANLARIM! DAHA NE ZAMANA KADAR BİZ AZINLIKTA, DÜŞMAN ÇOĞUNLUKTA OLMAK
ÜZERE, BÖYLE BEKLEYECEĞİZ? BEN KENDİM, MÜSLÜMANLARIN MİMBERDE BİZİM İÇİN DUA
ETMEKTE OLDUKLARI BU SAATTE DÜŞMANIN ÜSTÜNE ATILMAK İSTİYORUM. BUGÜN BURADA NE
EMREDEN BİR SULTAN; NE DE EMRİ ALAN BİR ASKER VARDIR. BUGÜN BEN SİZLERDEN
BİRİYİM VE SİZLERLE BİRLİKTE SAVAŞACAĞIM. BURADA ALLAH’TAN BAŞKA BİR SULTAN
YOKTUR. YA ZAFER KAZANIRIZ; YA DA ŞEHİT OLARAK CENNETE GİDERİZ. İSTEYEN BENİMLE
GELSİN, İSTEYEN GERİ DÖNSÜN. BEN MEMLEKET İÇİN, İSLÂM İÇİN ÖLÜME KOŞUYORUM.
BENİ TAKİP EDENLER VE KENDİLERİNİ YÜCE ALLAH’A ADAYANLARDAN ŞEHİT OLANLAR
CENNET’E, SAĞ KALANLAR İSE GANİMETE KAVUŞACAKLARDIR. AYRILANLARI AHİRETTE ATEŞ,
DÜNYADA DA ALÇAKLIK BEKLEMEKTEDİR.
EY ASKERLERİM!
EĞER ŞEHİT OLURSAM BU BEYAZ ELBİSE KEFENİM OLSUN. O ZAMAN RUHUM GÖKLERE
YÜKSELECEKTİR. BENDEN SONRA OĞLUM MELİKŞAH’I TAHTA ÇIKARTINIZ VE ONA İTAAT
EDİNİZ. ZAFERİ KAZANIRSAK İSTİKBÂL BİZİMDİR.” Diye haykırmıştır. Daha sonra
attan inerek secdeye kapandı ve şöyle dua etti: “YÂ RABB! SENİ KENDİME VEKİL
YAPIYORUM. AZAMETİN KARŞISINDA YÜZÜMÜ YERE SÜRÜYOR VE SENİN UĞRUNDA
SAVAŞIYORUM. EY ALLAH’IM! NİYETİM HALİSTİR, BANA YARDIM ET. SÖZLERİMDE HİLAF
VARSA BENİ KAHRET!” Diyerek, gözleri dolu, dolu secdeden başını kaldırdı.
Bu konuşmadan sonra ALPARSLAN bir nefer gibi
atının kolanını sıktı, kuyruğunu bağladı, yayını atarak eline bir topuz aldı,
ordusunu dört kısma ayırdı; ikisini savaş alanının iki yanındaki tepelere,
diğerini geriye yerleştirdi; dördüncü kısmın da başına kendisi geçti. Saldırıya
ilk geçen taraf SELÇUKLULAR oldu. Saldıran kuvvetlerin azlığına kanan imparator
da karşı saldırıya geçti.
Türkler savaş
planı uyarınca yavaş yavaş geri çekilmeye başladılar. ROMANOS DİOGENES, bu
sahte çekilişin anlamını kavrayacak güçte bir asker olmadığından, ordusunu daha
ileri saflara sürdü; bu hareket Bizans ordusunun sonu oldu. Nitekim çekilen ve
pusuda bulunan Türk kuvvetleri Bizans ordusu üzerine yürüdü; imparatorun ordusu
tam bir çember içine alındı. Yardımcısı, Bizans kuvvetlerine kumanda eden
imparatorun üvey oğlu ANDRONİKOS, bozulan Bizans ordusuna yardım edeceği yerde
kaçtı, Ermeniler de Bizans saflarını bırakarak dağıldılar. Savaşın aleyhine
döndüğünü anlayan ROMANOS DİOGENES, akşam karanlık basıncaya kadar savaşa devam
etti; Bizans ordusunun çoğu kılıçtan geçirildi; birçok Bizans generali esir
edildi. Esirler arasında imparator da vardı. Ermeni ve Süryani kaynaklarına
göre, ALPARSLAN esirine iyi davrandı. Ona, daha çok misafir muamelesi yaptı.
Ertesi gün ROMANOS DİOGENES’İ huzuruna kabul etti. Sonra da “Barış teklifini
neden kabul etmedin? Ben istemediğim halde savaşa sen talip oldun; bu kötülüğün
sonuçlarını nasıl mazur görebilirim? Eğer zaferi sen kazansaydın bana ne
yapardın? Diye sordu. Bunun üzerine imparator “Fena şeyler”, diye karşılık
verdi. ALPARSLAN, “Gerçekten doğru söyledin; eğer bunun aksini söyleseydin, o
zaman yalan söylemiş olurdun. Şimdi sana ne yapacağımı sanıyorsun?” Diye sordu.
İmparator şöyle karşılık verdi: “Ban şu
üç şeyden birini yapabilirsin; birincisi öldürmek; ikincisi, ülkelerinde beni
halka ibret için göstermek; üçüncüsü ise affetmek” dedi. Bunu üzerine
ALPARSLAN, “Seni affetmek kararındayım; seni serbest bırakacak para miktarını
söyle!” Dedi. İmparator: “Sultan istediği miktarı söylemelidir.” Dedikten sonra
ALPARSLAN, “10 milyon altın” karşılığını verdi. İmparator, istenilen paranın
çok olduğunu, bu parayı verecek güçte olmadığını bildirdi. ALPARSLAN ile
ROMANOS DİOGENES arasında yapılan görüşmeler sonunda bir de barış antlaşması
yapıldı. Buna göre; imparator, kurtuluş akçesi olarak bir buçuk milyon altın
verecek; Bizans devleti her yıl Selçuklu devletine 360, 000 altın ödeyecek;
Bizans’ın elinde bulunan bütün İslâm esirleri salıverilecek; Bizanslılar gerektiğinde
Selçuklulara askeri yardımda bulunacak; imparator kızlarından birini sultana
verecek; ANTAKYA, URFA, MEMBİÇ, MALAZGİRT şehir ve kasabaları Selçuklulara
bırakılacaktı. MALAZGİRT Savaşı sonunda ANADOLU, devamlı göçlerle beslenerek
bir Türk yurdu durumuna geldi. İslâm Dünyası muhtemel bir Hristiyan
istilâsından kurtuldu. Bu suretle MALAZGİRT SAVAŞI, Türk tarihinde yeni bir
devrin başlangıcı oldu.
Bu yazı, Sabah
gazetesinin bir hediyesi olan MEYDAN LAROUSSE Cilt 13, Sayfa: 71, 72 den,
ayrıca ÜLKEM VE ŞEHRİM TAKVİMİNDEN bir iki satır alınarak bizzat tarafımdan not
alınmıştır. Emin DEĞİRMENCİ
Eğer MALAZGİRT
MEYDAN MUHAREBESİNİ kazanmamış olsaydık; o zaman İSTANBUL’U bile alamızdık.
Değil İSTANBUL, Türkiye, asla ve asla Türklerin yurdu olamazdı. Onun için bu
savaşın ne kadar kıymetli olduğunu Türk Milletine ve Gençliğine anlatmamız
gerekmektedir. Bu muharebeyi bir film şeridi şeklinde bütün İlköğretim
Okullarımızda çocuklarımıza sesli ve görünümlü olarak ifade etmeliyiz. Ne mutlu
MALAZGİRT’E sahip çıkana; ne mutlu o yüce Komutan ALPARSLAN’A, askerlerine ve
komutanlarına Allah’tan sonsuz rahmet diliyorum.
Herkese sıhhat;
huzur; neş’e dolu mutlu yarınlar temenni ediyorum.
Udi Emin Bey (Emin
DEĞİRMENCİ)-
22 AĞUSTOS
2018-ÇARŞAMBA-ÇUKUROVA